Üniversite okumak ve üniversitelerin geleceği

Genel Değerlendirme

1980 yılında Türkiye'de yapılan askeri darbe sonrası YÖK (Yükseköğretim Kurulu) kuruldu ve eğitim hayatında liseden sonra üniversite okuma sistemi ilk defa böylece başlamış oldu.

1980'li yıllarda üniversiteye başvuru yapan aday sayısı henüz yüzbinler düzeyindeydi. Eğitim sisteminin sınırlı kapasitesi, üniversiteye girişin oldukça zor olduğu bir dönemi temsil ediyordu. Özellikle 1980 yılında yalnızca %8,9 oranında aday üniversiteye yerleşebilmişti. Bu oran yıllar içinde artış göstermiş olsa da, talep karşısında arz oldukça sınırlı kalmıştır.

1990'lı yıllar, Türkiye'de yükseköğretim alanında çeşitlenmenin ve yaygınlaşmanın hızlandığı yıllar oldu. Öğrenci sayılarında gözle görülür artışlar yaşanırken, yeni açılan üniversiteler ve bölümlerle birlikte yerleşme oranlarında da iyileşmeler gözlendi. Yine de %22 ile %30 arasında gidip gelen yerleşme oranları, sistemin kapasite açısından hâlâ yetersiz kaldığını gösteriyordu.

2000'li yıllar, üniversite sisteminde niceliksel büyümenin zirveye ulaştığı bir dönem olarak dikkat çekti. 2008 ve 2009 yıllarında yerleşme oranı ilk kez %50'yi aştı. Vakıf üniversiteleri ve açıköğretim sistemlerinin katkısıyla daha fazla öğrenci üniversiteye girebildi. Bu dönem, hem devlet hem özel sektör destekli bir genişleme süreciydi.

2010'lu yıllardan itibaren üniversiteye başvuru yapan kişi sayısı 2 milyonun üzerine çıktı. Bu artışa rağmen, yerleşme oranlarında düşüş yaşandı ve %30-%40 bandına geriledi. Genç nüfusun yüksek olması, sınav sisteminin değişiklik göstermesi ve kontenjanların sınırlı kalması bu düşüşte etkili oldu. 2020'li yıllarda da benzer eğilim devam etmektedir.

Üniversite Başvuru ve Yerleşme Verileri Grafiği